Ayasofya Müzesi
Puan
Burayı keşfetmek için rehber bulun.
Ayasofya Müzesi, İstanbul'un kalbinde yer alan ve tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan bir mimari harika. Burası sadece bir yapı değil, aynı zamanda bir kültür, inanç ve sanat merkezi. Bu yazıda, Ayasofya’nın göz kamaştırıcı mimari özelliklerinden geçmişteki işlevlerine kadar birçok ilginç detayı keşfedeceğiz. Ayrıca, Ayasofya Camii’nin yeniden kullanımıyla birlikte günümüzde nasıl bir değer kazandığını ve ziyaretçiler için pratik bilgileri paylaşacağım. İstanbul’un zengin kültürel mirasının bir parçası olan bu muhteşem yapı ile ilişkili gezilecek yerleri de unutmamak gerek. Hazırsanız, Ayasofya Müzesi’nin büyüleyici dünyasına birlikte adım atalım!
Ayasofya Müzesi’nin Tarihçesi
Ayasofya, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış muazzam bir yapıdır. İlk olarak 537 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa edilen bu yapı, o dönemde dünyanın en büyük kilisesi olarak kabul ediliyordu. Zamanla, Ayasofya'nın mimarisi ve iç tasarımı, dönemin en ileri mühendislik ve sanat tekniklerini yansıtıyordu. Özellikle dev kubbesi ve etkileyici mozaikleri ile dikkat çeken Ayasofya, hem dini hem de sanatsal anlamda eşsiz bir değer taşıyor.
1453 yılında İstanbul’un fethedilmesiyle beraber Ayasofya, Osmanlı İmparatorluğu tarafından camiye dönüştürüldü. Bu dönüşüm, yapının tarihi serüveninde önemli bir dönüm noktası oldu. Ayasofya Camii, merkezi konumu ve mimari zarafeti ile İstanbul'un simgelerinden biri haline geldi. Yüzyıllar boyunca süren kullanımı, ona farklı anlamlar kazandırdı; bir ibadet yeri olmanın yanı sıra, sanat galerisi ve eğitim alanı olarak da işlev gördü.
1990'lı yıllarda, uluslararası düzeyde kültürel bir miras olarak önem kazanan Ayasofya, 1935 yılında müze olarak halkın ziyaretine açıldı. Bu tarih, vatandaşların ve turistlerin, Ayasofya'nın zengin geçmişini keşfetmesi için yeni bir kapı araladı. Ancak 2020 yılında yapılan bir düzenlemeyle, Ayasofya tekrar cami olarak kullanılmaya başlandı. Bu değişim, yalnızca Türkiye’de değil, dünya genelinde büyük yankı uyandırdı. Şimdi ziyaretçiler, hem tarih hem de mistisizm dolu bir yolculuğa çıkmak için Ayasofya'yı ziyaret ediyor.
Ayasofya’nın Mimari Özellikleri
Ayasofya, muazzam mimarisiyle adeta bir görsel şölen sunuyor. İlk olarak 537 yılında inşa edilen bu yapı, tarih boyunca birçok farklı işlev üstlendi. Bu bağlamda, hem Bizans hem de Osmanlı mimarisinin eşsiz unsurlarını barındırıyor. Dikkatimi çeken kuvvetli kubbesi, dünya üzerinde bir dönüm noktası olmuş; birçok yapıya ilham kaynağı sağlamıştır. Kubbenin yüksekliği, iç mekânda yarattığı ferahlama hissi ve estetik açıdan da büyüleyici bir görünüm sunuyor.
Ayrıca, iç mekanındaki mozaikler ve mermer işçiliği de Ayasofya'nın eşsiz özellikleri arasında. Renkli taşlardan yapılan mozaikler, gün ışığıyla birlikte göz alıcı bir parıltı oluşturuyor. Duvarlarındaki süslemeler, geçmişin zengin kültürel mirasını gözler önüne seriyor ve benim için her bir ayrıntıyı incelemek, adeta bir zaman yolculuğuna çıkmak gibi.
Ayasofya Camii'nin mimari yapısı, hem işlevselliği hem de estetiği bir araya getirerek, ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunuyor. İstanbul'un siluetinde yer alan bu muhteşem yapının gücü ve zarafeti, her gezginin dikkatini çekmeden geçemeyeceği bir unsurdur. İster bir tarih tutkunu olun, ister sadece güzel manzaraların tadını çıkarmak isteyen biri, Ayasofya'nın mimari özellikleri kesinlikle sizi büyüleyecektir.
Ayasofya'nın Geçmişteki İşlevleri
Ayasofya, tarih boyunca pek çok farklı işlev üstlenmiş olan bir yapıdır. İlk olarak 537 yılında imparator Justinianus tarafından kilise olarak inşa edildi. Bu dönemde Hristiyan dünyanın en büyük katedrali unvanına sahipti. Üstelik, o zamanlar inancın merkezi konumundaki bu yapı, birçok dini törene ev sahipliği yaptı. Zamanla, Hristiyanlık açısından önemli bir merkez haline geldiği için, Bizans İmparatorları da burada taç giydi.
Sonrasında, 1453 yılında İstanbul'un fethiyle birlikte Ayasofya, Osmanlı İmparatorluğu tarafından cami olarak kullanılmaya başlandı. Bu geçiş, önemli bir dönüm noktasıydı. Mimarisi ve sanatsal yapısıyla, İslami mimari için de örnek teşkil eden bir cami haline geldi. Caminin içinde yer alan muhteşem minareler ve geniş avlusu, İstanbul'un siluetine önemli bir katkıda bulundu.
Zaman geçtikçe Ayasofya'nın işlevi tekrar değişti. 1935 yılında müze olarak hizmet vermeye başladığında, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekmeye başladı. Günümüzde ise tekrar cami olarak kullanılmakta. Bu benzersiz yapı, tarihi boyunca pek çok kimliğe bürünerek, farklı inanç ve kültürlerin buluşma noktası olmayı başarmıştır. Ayasofya'nın geçmişteki bu işlevleri, onu sadece bir mimari eser olarak değil, aynı zamanda bir kültürel simge olarak da önemli kılıyor.
Ayasofya Camii'nin Yeniden Kullanımı
Ayasofya, yıllar içerisinde çeşitli işlevler üstlenmiş ve bu süreçte insana farklı duygular yaşatmayı başarmış bir yapıdır. 1935 yılına kadar cami olarak hizmet veren Ayasofya, ardından müze statüsüne geçerek, hem yerli hem de yabancı birçok ziyaretçiyi ağırladı. Ancak 2020 yılında yapılan yasal bir düzenleme ile bu muazzam yapı, yeniden cami olarak kullanılmaya başlandı. Bu durum, hem Anadolu ve İstanbul halkı için hem de tarihi ve dini değerlere sahip olanlar için büyük bir anlam taşıdı.
Ayasofya Camii'nin yeniden kullanımına yönelik karar, sadece dini bir yapı olarak değil, aynı zamanda bir kültürel miras olarak önemini artırdı. Cami olarak yeniden hizmet vermeye başlaması, insanların bu tarihi yapıyı farklı bir perspektiften görmelerine olanak tanıdı. Artık ibadet için gelen ziyaretçiler, hem geçmişin insanlık mirasını deneyimlerken hem de modern ibadetlerinden faydalanabiliyorlar.
Ayrıca, Ayasofya'nın yeniden cami olarak kullanımının, uluslararası çapta çeşitli tartışmalara da yol açtığını gözlemliyorum. Ancak benim için en önemli olan, bu yapının hala canlı bir sanat ve mimari örneği olması. Ayasofya Camii, hem tarihi kimliğini koruyarak hem de çağımızın ihtiyaçlarına yanıt vererek, İstanbul'un sembollerinden birisi olmaya devam ediyor.
Ziyaretçiler İçin Pratik Bilgiler
Ayasofya'ya yapacağım ziyaret için hazırlık yaparken, bazı pratik bilgilerin oldukça faydalı olduğunu gördüm. Öncelikle, Ayasofya Camii, her gün belirli saatler arasında ziyarete açık. Erken saatlerde gitmek, kalabalıktan kaçınmak için en iyi tercih. Sabah saatlerinde orada olmak, hem huzurlu bir atmosferde gezme imkanı sunuyor hem de tarihi yapının detaylarına daha iyi odaklanmamı sağlıyor.
Ayrıca, girişte hem yerli hem de yabancı ziyaretçilerin bilet almak için uzun kuyruklar oluşturduğunu gözlemledim. Online bilet alımı, bu süreci hızlandırarak zaman kazanmanızı sağlayabilir. Ayasofya'nın muazzam doğasını ve mimarisini keşfederken, içeriye girmeden önce çevresindeki alanı da gezmekte fayda var. Sultanahmet Meydanı’ndan başlayan yürüyüş, birçok tarihi noktayı keşfetmek için bir fırsat sunuyor.
Ziyaretim sırasında, uygun kıyafetler giymenin önemini de vurgulamak isterim. Ayasofya, bir cami olduğu için, hem erkeklerin hem de kadınların saygılı bir şekilde giyinmesi bekleniyor. Ayrıca, fotoğraf çekmek için en güzel açıları bulmak hiç de zor değil, fakat bazen yoğun zamanlarda bu açıları yakalamak için sabırlı olmak gerekebiliyor.
Son olarak, Ayasofya’nın çevresinde birçok kafe ve restoran bulunuyor. Tarihi bir atmosferde dinlenip yerel lezzetleri tatmak harika bir deneyim olacaktır. Bu pratik bilgilerle hazırlıklı bir şekilde ziyaretimi gerçekleştirdiğimde, unutulmaz anlarla dolu bir gün geçirdiğimi söyleyebilirim.
Ayasofya ve İstanbul’un Kültürel Mirası
Ayasofya, sadece mimarisiyle değil, aynı zamanda İstanbul’un kültürel mirası üzerindeki derin etkisiyle de dikkat çekiyor. Özellikle şehirdeki farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan bu yapı, hem Bizans hem de Osmanlı dönemlerinin izlerini barındırıyor. Bu durum, Ayasofya'nın bir buluşma noktası olmasını sağlıyor. İstanbul’da gezdiğim her an, bu kadim yapının tarih boyunca nasıl bir etkiye sahip olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Birçok ziyaretçi, Ayasofya'ya geldiğinde sadece mimari yapısını değil, aynı zamanda içinde barındırdığı kültürel öğeleri de keşfetmek istiyor. Mimar Sinan’ın eserleriyle şekillenen bir atmosfer içinde, hem İslam hem de Hristiyan sanatının izlerini görmek mümkün. Ayasofya Camii, bu bağlamda, farklı inanç ve kültürlerin bir arada harmanlandığı özgün bir alan sunuyor.
Buna ek olarak, bu tarihi yapı çevresindeki diğer kültürel miras ögeleriyle de dikkat çekiyor. Elbette İstanbul’un zengin geçmişini yansıtan Çemberlitaş, Sultanahmet Camii gibi önemli yapılar da Ayasofya'nın çevresinde yer alıyor. Her biri, İstanbul’un çok katmanlı tarihini ve kültürel zenginliğini gözler önüne seriyor. Ayasofya ile bütünleşen bu tarihi dokular, her gezginin mutlaka keşfetmesi gereken bir deneyim sunuyor.
Ayasofya Çevresinde Gezilecek Yerler
Ayasofya'nın eşsiz güzellikteki yapısını ziyaret ettikten sonra, çevresinde gezilecek birçok ilgi çekici yer bulduğumu söyleyebilirim. İstanbul, tarihi dokusu ve kültürel zenginliğiyle adeta bir açık hava müzesi gibi. İlk olarak, hemen yanı başındaki Sultanahmet Camii'ni görmenizi tavsiye ederim. Bu muhteşem cami, mimarisi ve iç mekan süslemeleriyle tam anlamıyla büyüleyici.
Sultanahmet Meydanı'nda dolaşırken, Hipodrom alanını da atlamayın. Bu alan, tarihi bir pist olarak kullanılmış ve günümüzdeki kalıntılarıyla ziyaretçilerini nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor. Dört yönünde bulunan çeşitli yapılar, geçmişin izlerini taşıyor.
Ayrıca, Gülhane Parkı'nda dinlenmek ve doğanın tadını çıkarmak harika bir seçenek. Burada yürüyüş yapmak, Ayasofya'nın ve çevresinin keyfini çıkarırken huzur bulmanızı sağlıyor. Tüm bu güzelliklere ek olarak, Topkapı Sarayı da oldukça yakın. Bu sarayı ziyaret ederek Osmanlı İmparatorluğu'nun zenginliklerini daha yakından görebilirsiniz.
Sonuç olarak, Ayasofya'nın çevresinde görülecek birçok değerli yer mevcut. Her biri, İstanbul'un eşsiz tarihine ve kültürel dokusuna tanıklık ediyor. Bu güzellikleri keşfederken, kendinizi tarihin içinde kaybolmuş gibi hissedeceğinizi düşünüyorum.
Özellikler
Sunulan Hizmetler
Rehberler
Rehber ile Keşfet
Tüm Yorumlar
Misafir Yorumları
@gezim
Tarihi dokusunu kaybetmemiş, buram buram tarih kokan, dünyanın sayılı eserleri arasında olan Ayasofya camii her müslümanın en az bir kere görmesi gereken muazzam bir yer... Fatih Sultan Mehmet Han’dan itibaren her padişah, Ayasofya’yı daha da güzelleştirme gayreti içinde olmuş ve zaman içinde yapılan mihrab, minber, kürsü, minareler, hünkâr mahfili, şadırvan, medrese, kütüphane ve aşhane gibi yapılar ile Ayasofya tam tekmil bir külliyeye dönüştürülmüştür. Ayrıca, Osmanlı döneminde Ayasofya Camii’nin iç süslemelerine de büyük önem verilmiştir. Ayasofya hüsn-i hatt ve çinicilik gibi Türk sanatlarının en zarif örnekleriyle süslenmiş ve mabede yeni estetik değerler kazandırılmıştır. Böylece, Ayasofya sadece camiye dönüştürülmemiş, aynı zamanda insanlığın bu ortak mirası muhafaza ve ihya edilmiştir.
@istanbul34
(bkz: istanbul) da sultanahmet semtinde dünyaca ünlü mimari yapı. ilk olarak bir kilise olarak ms. 2 yy.da bizanslılarca yapıldı. ardından 1453'te türklerin istanbul'u fethiyle 4 adet minare eklenerek camiye dönüştürüldü. devasa kubbesi uzun yıllar dünyanın en büyük kubbesi olarak kalmıştır, öyle ki mimar sinan bu kubbeyi anvak 'ustalık eserim' dediği ve 100 yaşına yaklaşmışken inşa ettiği selimiye'de geçebilmiştir. (ayasofya'nın kubbe çapı: doğu-batı ekseninde 30,87 m. kuzey-güney ekseninde 31,87m.)
@serdaralp
Her yıl görmeden gitmediğim ruhuma iyi gelen adreslerden bir tanesi.Anadolu yakasından ulaşımı Marmaray ile çok rahat ve pratik.Yerli turistler için bilet gerekmiyor.Yabancı turistler için olan prosedürü maalesef bilemiyorum.
@omerucar1991
Tek kelimeyle mükemmel o dönemin şartlarında böyle muhtesem yapıların yapılabileceğini görmeden hayal edemezsiniz kilise olarak yapılmış ama camiye çevrildiği zaman da okadar güzel dönüştürülmüş ki öncesini bilmeyen ayırd edemez İyiki atalarımız böyle güzel eserlere sahip çıkmış onları geliştirip bugün bizlere miras bırakmış .Atalarimiz bukadar uzun zaman koruyup kollamiş Allah onlardan razı olsun ama bu güzelim mabedi bize yasaklayanlara ne diyeyim ben müze yapanlara kendi caminizde ibadeti yasaklayanlara içine girip görmek isteyen bizlerden turist ten aldığı kadar yüksek ücret isteyenleri Allah'a havale ediyorum ama 90 yıl sonra bize bu camiyi tekrar acanlara Ayasofya'nın zincirlerini kiranlara Ayasofya da ibadet etmemizde emeği olan herkese hakkımı helal ediyorum Allah onlardan razı olsun
@pseudolife7114
Ayasofya camii gerek tarihi önemi gerekse mimari açıdan dünya mirası bir yapı. Burayı ziyaret edipte hayran olmamak elde değil. Yıllar önce müze iken ilk ziyaretimde inanılmaz etkilenmiştim. Hâlâ son derece etkileyici bir yer. Bu tarihi yarımadayı ziyaret edecekseniz kesinlikle toplu taşıma kullanın. En az 2 gün ayırın.civarda o kadar çok ziyaret edilecek yer var ki insan inanamıyor. Ramazan ayı münasebetiyle akşamları kalabalık oluyor. Ramazan eğlenceleri iptal edilmiş. Gündüz de çok kalabalık ve inanılmaz turist var. Yerebatan sarnıcı, Sultanahmet camii, arkeoloji ve Türk-islam müzesi, Gülhane parkı,Hürrem Sultan hamamı, bab-ı Ali, 3. Ahmet çeşmesi, aya İrini ve daha adını sayamayacağım onlarca tarihi mekan var. Tabi ki bunların başında Ayasofya geliyor.civarda yemek yiyebileceğiniz çok sayıda mekan var. Turistler için olanlar dışında da kendi bütçenize uygun yerler bulabilirsiniz. Hediyelik eşyada aynı şekilde.
@saityakut668
Osmanlı’da asırlar boyu sürdürülen bir gelenek, fethedilen bir şehrin en büyük mabedinden ezan okunması ve ilk Cuma namazının bu mabedde kılınmasıdır. Böylece, o şehrin fethedildiği tescillenmekte, ilgili mabed “Fethiye Camii” olarak anılmakta ve şehirdeki diğer mabedlere gerekli olmadıkça dokunulmamaktadır. Fatih Sultan Mehmed Han, fetih sembolü olarak sancağını Ayasofya’nın ortasındaki mihrabın bulunduğu yere dikmiş, kubbeye doğru bir ok fırlatmış ve ilk ezanı kendisi okuyarak, İstanbul’un fethini tescillemiştir. Ardından, şükür secdesi yaparak, iki rekât namaz kılmıştır. Bu davranışıyla da Ayasofya’yı camiye çevirdiğini göstermiştir. Fetihin üçüncü gününde ilk Cuma namazı da fetihin manevi mimarı Akşemseddin’in imametinde Ayasofya Camii’nde kılınmıştır. Üç günlük süre içinde gece gündüz süren hazırlıklarla Ayasofya’ya mihrap ve minber konulmuş, ayrıca tahtadan bir minare dikilmiştir. Ayasofya içerisindeki taşınabilir heykel ve ikonaların caminin dışına alınmasını, duvarlardaki mozaik resimlerin ise kireç tabakayla örtülmesini emreden Fatih Sultan Mehmed Han, bu ilk Cuma namazında ordusuna bir hutbe irad etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında zorbalıkla müzeye çevrilen külliye Erdoğan tarafından tekrar Cami olarak ibadete açıldı. Rabbim, Devletimizin Reisi olan Recep Tayyip Erdoğan'dan ebeden razı olsun. ربي يرضى رئيس دولتنا رجب طيب أردوغان. May God bless our President Recep Tayyip Erdogan. Kalabalık dolayısıyla giremedim.
@ed1329
Ayasofya (anlamı: 'Kutsal Bilgelik'; Grekçe: Ἁγία Σοφία, romanize: Agia Sofia) veya resmî olarak Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi, eskiden Kutsal Bilgelik Kilisesi ve Ayasofya Müzesi, İstanbul'da yer alan bir cami, eski bazilika, katedral ve müze. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüştür. Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye dönüştürülmüş, kazı ve tadilat çalışmaları başlatılmış ve 1935-2020 yılları arasında müze olarak hizmet vermiştir. 2020 yılında ise müze statüsü iptal edilerek cami statüsü verilmiştir.
@bilgehankurt8097
Ayasofya aynı yere üç kez inşa edilmiş bir eserdir. Günümüzdeki Ayasofya “Üçüncü Ayasofya” olarak bilinmektedir. Ayasofya’nın ilk inşaatı Hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak kabul eden I. Konstantin döneminde başlatılmıştır. İstanbul’un yedi tepesinden birincisi üzerinde ahşap çatılı bir bazilika olarak inşa edilen ve o dönemde ‘Büyük Kilise’ ismiyle anılan bu yapının açılışı, 360 yılında II. Konstantin döneminde gerçekleşmiştir. 404 yılında başlayan isyanda çıkan bir yangın neticesinde büyük ölçüde harap olan bu yapıdan günümüze ulaşan bir kalıntı bulunmamaktadır. İkinci Ayasofya, İmparator II. Theodosius tarafından birincisinin üzerine inşa ettirilmiş ve 415 yılında ibadete açılmıştır. Yine bazilika şeklinde ve ahşap çatılı olarak inşa edilen bu yapı ise, 532 yılında İmparator Jüstinyen aleyhinde çıkan Nika Ayaklanması’nda isyancılar tarafından yakılıp yıkılmıştır. İmparator Jüstinyen isyanın hemen ardından ilk ikisinden çok daha büyük ve görkemli bir Ayasofya yaptırmaya karar vermiştir. Üçüncü Ayasofya Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından 532-537 yıllarında inşa ettirilmiştir. Doğu Roma’nın İmparatorluk Kilisesi olarak kullanılan Ayasofya, tarih boyunca isyanlar, savaşlar ve doğal afetler yüzünden sık sık tahrip olmuştur. Ayasofya en büyük yıkımlardan birini 1204’te 4. Haçlı Seferi’nde şehrin istila edilmesiyle yaşamıştır. Haçlılar tüm şehirle birlikte Ayasofya’yı da yağmalamıştır. İstanbul’da 1204 yılından 1261 yılına kadar süren Latin işgali müddetince Ayasofya, Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı bir katedrale dönüştürülmüştür. Ciddi hasarlar almış olan Ayasofya, İstanbul’da tekrar Doğu Roma idaresinin sağlanmasının ardından tamirlerle ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, yapılan tamiratlar yetersiz kalmış ve 1346 yılında Ayasofya’nın doğudaki başkemeri ve kubbenin bir kısmı çökmüştür. Osmanlılar fethin nişanesi olarak kabul ettikleri ve kıymet verdikleri Ayasofya Camii’ne Fatih Sultan Mehmed Han’dan itibaren büyük özen göstermiş, bakım-onarım faaliyetlerini sürekli hale getirmiş ve camiyi eskisinden çok daha sağlam bir yapıya kavuşturmuştur. Bilhassa Mimar Sinan’ın Ayasofya’ya yaptığı eklemeler ve düzenlemeler, bu insanlık mirasının bugün hâlâ ayakta kalmasında çok büyük rol oynamıştır. Ayasofya Camii’ni kendi hayratı olarak vakfeden ve çok sayıda akar bağlayarak bakım-onarım maliyetlerini garanti altına alan Fatih Sultan Mehmed Han, önce caminin yanına bir de medrese inşa ettirerek eğitim faaliyetlerini başlatmıştır. Ayasofya’nın ilk minaresi de Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ahşaptan inşa edilmiştir. Uzun yıllar varlığını sürdüren bu minare 1574 yılındaki büyük tamiratta kaldırılmıştır. Ayasofya Camii’nin ikinci minaresi ise, Sultan II. Bayezid Han döneminde tuğladan inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han’dan itibaren her padişah, Ayasofya’yı daha da güzelleştirme gayreti içinde olmuş ve zaman içinde yapılan mihrab, minber, kürsü, minareler, hünkâr mahfili, şadırvan, medrese, kütüphane ve aşhane gibi yapılar ile Ayasofya tam tekmil bir külliyeye dönüştürülmüştür. Ayrıca, Osmanlı döneminde Ayasofya Camii’nin iç süslemelerine de büyük önem verilmiştir. Ayasofya hüsn-i hatt ve çinicilik gibi Türk sanatlarının en zarif örnekleriyle süslenmiş ve mabede yeni estetik değerler kazandırılmıştır. Böylece, Ayasofya sadece camiye dönüştürülmemiş, aynı zamanda insanlığın bu ortak mirası muhafaza ve ihya edilmiştir. Fetihle birlikte camiye dönüştürülen ve 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1930’lu yıllarda restorasyon çalışmalarının başlamasıyla halka kapatılmıştır. Ardından, 24 Kasım 1934 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüştür. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde söz konusu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan imzası ile yayımlanan 2729 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Ayasofya yeniden ibadete açılmıştır.
@asimumutozbey8211
Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüştür. Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye dönüştürülmüş, kazı ve tadilat çalışmaları başlatılmış ve 1935-2020 yılları arasında müze olarak hizmet vermiştir. 2020 yılında ise müze statüsü iptal edilerek cami statüsü verilmiştir. Ayasofya, mimari bakımdan merkezî planı birleştiren kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır. Hristiyanlar için hem sembolik hem de eksen olma anlamının yanında, turistik ve ruhsal bir çekim merkezidir. Ayasofya adındaki "Aya" sözcüğü "kutsal" anlamına gelir. "Sofya" sözcüğü ise Grekçede "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.Dolayısıyla "Aya Sofya" adı Yeşua'ya (İsa) atfen "Kutsal Bilgelik" ya da "İlahî Bilgelik" anlamına gelmekte olup Hristiyan ilahiyatında Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır. Miletli İsidoros ve Trallesli Antemius'un yönettiği Ayasofya'nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve I. Jüstinyen'in bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya'nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde bir kez (7 Mayıs 558) çökmüş, Mimar Sinan'ın binaya payandaları eklemesinden itibaren de hiç çökmemiştir.
@bernaekeke6550
24 saat açık ama ziyaretçi girişi için sabah 9 gibi girmenizi öneririm. Girişler ücretsiz, 9:30-10:00 arası sıra başlıyor, sonrasında uzun bir kuyruk oluyor. Girişte kontrol var. Kadınların başörtüsü ile girmesi gerekiyor. Ziyaret edeceğiniz gün kısa şort ya da etek giymemeye ve yanınıza başörtüsü almaya dikkat edin. Örtü camiide de satılıyor ama orda da sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz. Girişte ayakkabılar açık kutulara konuluyor. Pahalı ayakkabılarla gelmeyin, çalınma ihtimaline karşı yazın terlik gibi basit ayakkabılar tercih edebilirsiniz. Sakin saatlerde giderseniz sıradan da hızlı geçtiğiniz gibi içeriyi de rahatça gezebilirsiniz. Çok gürültü yapılmaması gerekiyor çünkü ziyaretiniz sırasında ibadet edenler olabiliyor. Çıkıştaki harika çeşmeyi de inceleyin.
@cokgezen
24 saat açık ama ziyaretçi girişi için sabah 9 gibi girmenizi öneririm. Girişler ücretsiz, 9:30-10:00 arası sıra başlıyor, sonrasında uzun bir kuyruk oluyor. Girişte kontrol var. Kadınların başörtüsü ile girmesi gerekiyor. Ziyaret edeceğiniz gün kısa şort ya da etek giymemeye ve yanınıza başörtüsü almaya dikkat edin. Örtü camiide de satılıyor ama orda da sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz. Girişte ayakkabılar açık kutulara konuluyor. Pahalı ayakkabılarla gelmeyin, çalınma ihtimaline karşı yazın terlik gibi basit ayakkabılar tercih edebilirsiniz. Sakin saatlerde giderseniz sıradan da hızlı geçtiğiniz gibi içeriyi de rahatça gezebilirsiniz. Çok gürültü yapılmaması gerekiyor çünkü ziyaretiniz sırasında ibadet edenler olabiliyor. Çıkıştaki harika çeşmeyi de inceleyin.